Ülkemizde yaşanan özgür yazılım haberlerini takip edenlerin de bileceği gibi, 1980’li yıllarda özgür yazılım hareketini başlatan ve ülkemize 2 kere gelmiş olan Richard Stallman 26-27 Şubat 2011 tarihlerinde İstanbul ve Ankara’da iki farklı seminer vermek için ülkemize üçüncü ziyaretini gerçekleştirdi. Ankara seminerine arkadaşlarla birlikte biraz erken geldiğimiz için en ön sırada oturacak yer kaptık 🙂
Saat 1’de başlayıp 4’te biten seminerde, Richard Stallman genel olarak özgür yazılım konulu bir seminerde bahsedilmesini bekleyeceğiniz her türlü konuya değindi: özgür yazılımın tanımı, kendi kısa özgeçmişi, özgür yazılım hareketinin geçmişi… Anlatım tarzı bu tarz bir seminerden korkulacağı gibi kesinlikle monoton değildi, salondaki dinleyicileri sürekli düşünmeye ve gülmeye teşvik edici metaforlar kullanıp (örn. Amazon Kindle Swindle) çeşitli espriler yaptı.
Seminerde karşısında durduğu ürünler ve teknolojiler arasında aklımda kaldığı kadarıyla Adobe Flash, Amazon Kindle, Cloud Computing gibi isimler yer alıyordu. Aklımda özellikle Kindle için söylediği “Amazon, kendisinden satın almış olduğunuz kitapları bile zaman zaman geri toplayabiliyor” sözü kalmış. Ayrıca kullanmış olduğu metaforlardan birisi olan “Teorik Kullanıcı” sözü de oldukça yerindeydi; kapalı kodlu yazılımların tam olarak ne yaptığı tam olarak bilinemeyeceği için kullanıcının bilgisayarı değil, aslında şirketlerin bilgisayar aracılığıyla kullanıcıları kullandığı düşüncesinden ortaya çıkan bir terim bu.
Konuşma sırasında farkettim ki Richard Stallman aslında özgür yazılım, Linux denince aklımıza gelen Linus Torvalds’a oldukça tepkili. Bu tepkisini iki sebebe bağlayabiliriz:
- Kullandığımız işletim sistemine kısaca yaygın olarak “Linux” diyoruz, ancak Linux çekirdeğini bilgisayarda kullanışlı hale getirmiş ilk bileşen olan GNU araçlarını hesaba katmayıp git gide “GNU/Linux” kelimesinden uzaklaşıyoruz. Bu konudaki kişisel görüşüm şu: artık günümüzde Linux tabanlı işletim sistemlerini kullanışlı hale getiren bir çok bileşen yer alıyor. Geçmişte GNU/Linux olarak doğmuş olan işletim sistemini günümüzde “GNU/Linux/Xorg/Python/KDE/Firefox/LibreOffice” şeklinde adlandırmak zorunda kalacak olsaydım herhalde yine de işletim sistemime kısaca “Linux” derdim. Tabii ki GNU araçlarını gereksiz veya opsiyonel olarak görmüyorum, ancak aradan geçen 20 yılda yaşanan gelişmelerin bizi getirdiği noktanın bu olduğu düşüncesindeyim.
- Linus Torvalds hakkında seminerde “Özgürlük adamın umrunda değil ki zaten, kendi işine bakıyor. Bakın, yazmış olduğu çekirdekte günümüzde birçok özgür olmayan modül geliyor” ayarında bir laf söyledi. Gönül isterdi ki donanım üreticileri, ürünleri için açık kaynaklı sürücüleri de yayınlasalardı. Demeden duramayacağım: geçtiğimiz günlerde yayınlanan Debian 6.0 sürümünde çekirdekten özgür olmayan tüm modüllerin çıkartılıp farklı paketler halinde opsiyonel olarak sunulduğunu biliyor muydunuz?
Seminer sonlarına doğru, Richard Stallman masanın üzerinde duran poşete yönelerek “şimdi size diğer kişiliğimi göstereceğim” diyerek çantadan çıkarttığı siyah cüppeyi geçirip eski diski kafasına takarak aşağıda göreceğiniz keyifli 5 dakikayı sağladı:
Ne yazık ki, bu seminerin sonunda salondaki dinleyicilerden yöneltilen soruların çoğunun boş olduğunu düşünüyorum. Arada çevirmen olmasına rağmen sorusunu İngilizce yöneltmeye çalışıp rezil olanları mı ararsınız, seminerin başından beri bin kere tekrar ettiği “açık kaynak, özgür yazılım demek değildir” lafına rağmen hala açık kaynaktan bahsedenleri mi ararsınız, “özgür yazılım anarşiyi desteklemelidir” diyeni mi ararsınız, yoksa çevirmen ve kulaklıkların varlığını unutup “özgürlüklerden bahsediyorsunuz ama buradaki kişiler bile size soruları İngilizce yöneltiyor, hani dil özgürlüğü nerede?” diye tepki gösterenleri mi ararsınız (neredeyse “Semineri niçin Türkçe sunmadınız?” diyecekti)? Bunca karmaşanın ortasında tuttuğum tek bir diyalog vardı, aklımda kaldığınca aktarayım:
– Çocuklarımıza okullarda kapalı kaynak kodlu yazılımlar kullandırılıyor ve öğretiliyor..
+ Kötü bir eğitim sistemi, hocalara zararlı şeyler öğretmemeleri için baskıda bulunun.
– Okulun eğitimi kötü değil, hatta en iyi okullardan biridir-
+ Olamaz! Sahipli yazılım kullanmaya teşvik eden bir okulun eğitimi en iyi eğitim o-la-maz!
Bunun üzerine, salondan tüm seminer boyunca duyduğum en güçlü alkış yükseldi 🙂
Seminer bittikten sonra, seminerde bir ara kulağıma çalınan “kablosuz internet ağlarının şifrelerini kaldırmalısınız, bağlantınızı paylaşmalısınız” tarzı bir laf üzerine kendisiyle kısa bir e-posta yazışması gerçekleştirdim. Yazışmanın içeriğini kendisinden henüz izin istemediğim için paylaşmayacağım ancak şu kadarını söyleyebilirim ki, sunmuş olduğum tüm argümanlara rağmen kendisi ile kablosuz ağların gerekli durumlarda şifre korumalı olması konusunda ortak bir görüşe varamadık.
Şu düşünceye sahibim; gerçekleştirmiş olduğu devrime sıkı sıkıya bağlı birisi. Yapmış ve başlatmış olduğu şeyler sayesinde şu an bu bilgisayarı bu şekilde kullanabiliyorum. Ancak eğer yanlış düşünmüyorsam, kendisi biraz ütopik bir dünyada yaşıyor ve ne yazık ki içinde bulunduğumuz bu dünya, şifresiz ağlar konusunda inandığı kadar masum ve iyi niyetli değil. Teknolojide özgürlüğün kişinin gizliliğini koruması gerektiğine inanıyorum; bu bilgisayarımdaki yazılımların nasıl çalıştığının gözler önüne serilmesiyle de gerçekleşir, kişinin gizli bilgilerinin sömürülmesine engel olarak da.
Wireless’e wpa web tarzi sifreler koydugunda kisisel bilgilerini koruyamazsinki, eger bole bir niyetin var ise application layerda calisan, sifreleme sistemleri kullanman inan daha yararli olur.
WPA2 ile kişisel bilgileri nasıl koruyamam açıklayabilir misiniz?
“özgürlüklerden bahsediyorsunuz ama buradaki kişiler bile size soruları İngilizce yöneltiyor, hani dil özgürlüğü nerede”
gerçekten böyle bir soru soran oldu mu? vallahi trajikomik. böylelerini asmak gerek bence ki dünya daha iyi bir yer olsun.
Malesef, bence Stallman’ın bilgisayarında o an hangi işletim sisteminin çalıştığı sorulsaydı bile daha isabetli olacaktı.